Genel

8 Mart Kadınlar Günü

Anneler Günü’nün başlangıcı Hristiyan kutlamasıdır (kaynak: https://infogalactic.com/info/Anna_Jarvis kaynak: https://infogalactic.com/info/International_Mother%27s_Day_Shrine). Haftanın diğer günleri değil de Pazar günü olmasının nedeni, Pazar gününün Hristiyanların kilise, dinsel eğitim ve tören günü olmasıdır. Anneler Günü bir ihtiyaçtan doğmamıştır, tek kişinin lobiciliği diyebileceğimiz bir çabanın ürünü olarak Kilise sınırları dışına yayılmıştır. Anneler Günü’nün seküler dünyaya özgü olduğunu sananlar, aynı şekilde “Kadın Günü”nün de kökenlerini bilmiyorlar. Bilen az sayıda kişi de ahlaksız olduğu için umursamıyor.

Hangi fark? 1) ABD’deki sözde fark. Bu fark feministlerin sunduğu bütün efsaneler gibi uydurulmuş bir efsanedir. Ayrıca feminizmin bu ülkeye Batı’dan ithal olduğunun itirafıdır. 2) “Kadın işçilerin sorunlarının” erkek işçilerde olmadığını kim söyledi? Bu ülkede hem işçinin hem işsizin durumu giderek ağırlaşıyorken yalnızca kadınlara dikkat çekmek cinsiyet ayrımcılığının ağa babası değilse nedir? Bu basına ancak geri zekalılar itibar ederler. Ne yazık ki sayıları giderek artıyor…

Kadınlar Günü’nün orijinali “Birleşmiş Milletler Çalışan Kadınlar Günü”dür. BM nötr, tarafsız bir kurum değildir. Feminizmi aşılamak amacıyla, sonradan emekçilikle bağlantısını keserek, adını değiştirerek, kadınların yalnızca var olmalarını kutlamamız gerektiğini bize söylemiştir. Çalışan Kadınlar Günü’nün kökeni de komünizmdedir. İlk olarak 28 Şubat 1909’de Amerika Sosyalist Partisi tarafından düzenlenmiştir (kaynak: https://infogalactic.com/info/International_Women%27s_Day). 1910 yılında İkinci Sosyalist Enternasyonali’nde çalışan kadınlar günü yapılması önerilmiş. Kadın yurttaşlara oy kullanma hakkının verilmesi için yapılan kampanyalarda kadınlar günü fikri destek bulmuş. Zaten 19. yüzyılın sonları ve 20. yy’ın başlarında “kadın hakları” denince seçme ve seçilme hakkı anlaşılırmış. Çünkü fabrikalarda çalışmaya başlayan ve sosyal sigortası da yapılan kadının oy kullanamaması doğal olarak bir çelişkidir. Ama feminist söylem bütün tarihsel gerçekliği çarpıtır; kadın hakları terimini bütün uygarlık tarihi boyunca kadınların sistematik ve kasıtlı olarak haklarının yenmesi sonucu ortaya çıktığını söyler. Kadınlar 20. yy başlarında seçme-seçilme haklarını almış ve erkeklere denk olmuşlardır. O noktadan sonra feminizm ortaya çıkmış ve zaten denklenmiş olan kadın ve erkeğin arasını sahte bir gerçeklik algısı yaratarak açmaya başlamıştır.

“Kadınlar için oy kullanma hakkı.”

Kadınlar Günü, 1975’de BM tarafından benimsenene dek SSCB’de ve komünist ülkelerde kutlanan ve yalnızca işçi ve köylü kadınları yücelten bir anmadır. Bu günün komünist köklerini ve kadınların çalışmasıyla olan ilgisini örtbas etmeye çalışanların entelektüel ahlaklarından söz etmek olanaklı değildir.

Üçüncü dalga feminizmin elinde Kadınlar Günü şirret, yaygaracı bir gürültüye dönüşmüştür. Daha fazla yalan söylemenin ve mağduru oynamanın zirve yaptığı gün olmuştur. TC Anayasası, Medeni Yasa, çalışma mevzuatı ve “aile içi şiddet” yasası gereği ayrıcalıklı ve yasa önünde erkeklere üstün kılınmış, çoktan şımarmış kadın cinsiyetinin kendi sırtını sıvazlayıp erkekleri yasaya biraz daha ezdirebilmek, dünyayı tanımayan yeni kuşağı biraz daha aptala çevirebilmek için yıllık bahane olmuştur. Bu ülkeye ait olmayan, Batı’dan ithal edilerek onlarca yıldır yoğunlaşarak kafamıza çakılan mağdurluk masallarını, sahte tarihsel bilgiyi, baştan aşağı uydurma istatistikleri, “Türkiye dünyada bilmem kaçıncı” türünden arsız yalanları üniversite, bakanlık ve STK kürsülerinden yeniden saçma vakti olmuştur. Hiç bir yasal yaptırımla karşılaşmayacağını bilmenin verdiği rahatlıkla erkek kardeşler, babalar, dedeler, oğullar ve peygamberler dahil bütün erkekleri tecavüzcü, dayakçı, katil ilan etme, sokaklarda sınırsızca hakaret edebilme, duvarlara “çükünüzü keseriz”, “bütün erkekleri öldüreceğiz” yazabilme özgürlüğünün olduğu kuduz gündür 8 Mart.

Bakınız nasıl da seksist olmadan mağdur kadının haklarını savunuyorlar…

Sözümona “kadın düşmanı” AKP iktidarına dek ve özellikle son bir kaç yıla dek Kadınlar Günü’nün adını bile duymamış olan Türk halkı, hayatı televizyondan ve gazeteden öğrenebileceğini sanan Türk halkı, basından yediği kazıklara doymayan Türk halkı kendisine basının emretmesi üzerine kadınlar gününü “kutlamaya” başlamıştır. Türkiye’de artık politika yok. Çünkü ideoloji yok. İdeoloji yok çünkü felsefe yok. Felsefe yok çünkü artık akıl ve mantık yok. Geri zekalılığın gitgide norm olduğu bir ortamda, dünya su gününün bile balonlarla, hediyelerle kutlanacak bir şey olduğu sanan çapsız, kifayetsiz kasaba politikacıları ve bürokratlarla dolu bir ülkede feminizmin hızla yol alması şaşırtıcı olmasa gerek. Eğitimin tükendiği ve okulların sığır sürüsü gibi bomboş kafalı gençler mezun ettiği bir ortamda, halkın basının emretmesiyle bir şeyleri kutlamaya başlaması şaşırtıcı olmamalı. Aynı basın 1994’te “irtica hortladı” masallarıyla Erbakan hükümetinin devrilmesine rıza oluşturmuştu. Yine aynı basın 2013 Haziran’ında ülkenin bütün kentlerinde kıyamet koparken altı gün boyunca penguenleri ve bakanların yaptığı açılışları göstermişti. İki paralık adamların tekelindeki bu basından yediği kazığa doymadı, doyamadı Türk halkı. “Kadına şiddet on bin kat arttı” benzeri haberlerle, eskiden üçüncü sayfa haberi olan vakai adiyeleri birinci sayfaya, manşete taşıdılar. Eskiden haberini vermeye değmeyecek gündelik aile kavgalarını, sokak olaylarını ana haber bültenine taşıdılar. Basından yediği sayısız kazığı unutan balık hafızalılar buna kandılar.

Sözde kadın düşmanı AKP iktidarındaki Türkiye’de ceza yasasının kin ve düşmanlık aşılamayla, suça teşvik ve suçlunun övülmesiyle ilgili maddeleri delik deşik. Yüzler belli, kişiler belli ama açılmış tek dava yok. Ama kadınlar hala mağdur!!! Şu pankartın tersini elinde taşıyan bir erkeğin başına neler gelebileceğini düşünün.

Olayların sıklığı değişmedi, yalnızca haber yapılma sıklığı arttı, haberin sunulma şekli değişti. Haber sıklığı ile olay sıklığını birbirinden ayıramayan cahil okur/izleyici, kadının mağdurluğunun arttığını sanıyor. Savaşta erkek ölüyor, ağır ve az para kazandıran işlerde erkek çalışıyor, iş ararken veya evlenecekken “askere git gel” kapısı erkeğin yüzüne kapanıyor, nafakayı erkek ödüyor, çocukları görmesi engellenen erkek oluyor, sokakta erkek yaşıyor, istismar edilen çocukların çoğu erkek, dayağın çoğunu erkek yiyor, intihar edenlerin çoğu erkek, kısa ömür erkeğin oluyor. Ama her nasılsa kadınların mağdurluğu bir türlü bitmiyor. Babalar Günü’nün kutlanmasını engellemeye çalışan feministlerin türediği ortamda Anneler Günü bile erkeklere örtülü hakaret edilmesine vesile yapılırken yanına bir de kadınlar günü ekleniyor. Basitçe “Anasından kadın doğmuş olma başarısının” kutlandığı bu günde, sapla samanı iyice karıştıran kalın kafalar analığın yüceliğinden dem vuruyor. E, kökendeki niyet olan çalışan kadının sorunlarına dikkat çekme amacını aşıp olayı bütün kadınların gününe çevirirseniz böyle olur. “Neyi kutluyoruz?” “Kadınların analarından dişi doğmuş olmalarını. Çok büyük iş başardılar, çiçeği, hediyeyi, şımartılmayı hak ettiler.”

Bakınız mağdur ve mağrur feminist nasıl da kadın haklarını savunuyor.

Okumuş kesimde de durum farklı değil. TÜİK’in istatistikleri internet sitesinde açık, ama açıp inceleyen yok. Aile Bakanlığı, şirketlerden ve yurtdışı vakıflardan aldığı uyduruk istatistiklerle rapor yazıyor. O raporlardan kopyalayan feminist STK’lar kulaktan kulağa oynak gibi kaynağı belirsiz çöp verileri kopyalayıp yayıyorlar. Bütün bunlardan kendine vazife çıkaran kimi şirket patronu da zaten erkeklerden çok daha iyi koşullarda ama aynı paraya çalıştırdıkları kadınların önünde ezilip büzülüyor, zaten kadının lehine olan teraziyi daha nasıl kadının tarafına bastırabiliriz diye kıvranıyor.

“Bütün erkekleri öldürün.” Takılar da kadın haklarını savunuyorlar!

BM’nin kadın günü temaları incelendiğinde (kaynak:https://infogalactic.com/info/International_Women%27s_Day). Sürekli yol kat edildiği ama hedefe bir türlü varılamadığı açıkça görülebilir. İki yüz bin yıldır birbirine benzemez olarak evrilmiş olan Homo Sapiens cinsiyetlerinin eşitliğini konuşmak baştan sakat bir güdülenmedir. Eşit yaratılmayan; biyolojik, toplumsal, ekonomik işlevleri ZORUNLU olarak sonsuza dek farklı olacak olan kadını ve erkeği birbirine eşitlemeye çalışmak bundan dolayı hiç bitmeyecek, sonuna hiç varılmayacak bir yoldur. Ulaşılan her bir hedef, yeni bir hedefin türetilmesine yol açar. Seçme hakkı verildi. Sırada boşanma hakkı var. Verildi; sırada mülk edinme, şirket yönetme hakkı var. Verildi; sırada “çalışma koşullarını iyileştirme” var; erkekler zor koşulda devam etsinler. Verildi; sırada Anayasa’ya ve medeni hukuka kadını açıkça kayıran maddeler eklenmesi var; defakto olarak ikinci sınıf olan erkeklerin durumunu yasallaştıralım. Verildi; sırada kadına düşük faizli kredi var; kahrolasıca erkekler yüksek faizi hak ediyorlar. Verildi; sırada çocuğun vesayetinin kadına verilmesi var; baba avucunu yalasın. Verildi; sırada evlilik öncesi edinilmiş malların kadına pay edilmesi var; zaten erkek kadın için vardır #heforshe. Verildi; sırada işyerinde kadının açıkça kayırılması var; erkek acından gebersin. Verildi; sırada tecavüz zanlılarının tutuklu yargılanması var; kadın suçluyorsa kesin doğru söylüyordur. Verildi; sırada erkeğin kadına vurmasının koşulsuz yasaklanması var; ama kadın erkeğe vurabilsin. Verildi; sırada kadın doğanlara aylık bağlanması var. Verildi; sırada erkek olma vergisi var… Hiç bitmez… Kadınlar hala eziliyor, hala mağdur olmalılar ki BM’nin “2030 hedefleri” var (http://www.un.org/en/events/womensday). 2030 hedeflerinden sonra 2050 hedefleri olacak. Ondan sonra 2080… İsrail’in bir yandan vururken bir yandan “bize saldırıyorlar” diye bağırmasını anımsatan bir biçimde feministler, kadınlar kayırıldıkça mağdurluklarının arttığına ve durumlarının kötüleştiğine inanmamızı bekliyorlar. Sonu gelmeyecek olan bir kısır döngü.

Hiç kimse kadınları feministler kadar aşağılamamıştır. Liberal dünyada hukukun üstünlüğünün güvencesi olan anlı şanlı mahkemeler, erkeklere topluca hakaret eden feministleri yargılamazlar ama bu kadına sürtük diyeni mahkum ederler. Çünkü feminizm aklın ve ahlakın bittiği yerde başlar.

Bugün düzenlenen panellerde, toplantılarda, televizyon ve radyo programlarında, yazılan makalelerde tarihsel gerçekliğe hemen hiç kimse değinmedi. Hiç kimse neyi, niçin, ne zamandır kutladığını sorgulamadı; yalnızca itaat etti. Bugünü kutlayan hiç kimse akla, mantığa, bilgiye, sağduyuya çağrı yapmadı; zaten bunlardan yoksundular. Kendini feminist olarak adlandırmayanlar da dahil olmak üzere hemen herkes kadınların mağdurluğu türküsünü çığırdı. Yine erkeklere özgü olanı kadınlara yakıştırmaya kalktılar. Feminizmin hipnozuna girmiş erkeklerin kadınlara lütfettiği ayrıcalıkları, sanki kadınlar söke söke almışlar gibi ucuz ve zırva övgüler düzdüler. “Yıkar geçeriz” diye övünürken ayrıcalık ve yasal kayırmacılık istemenin, çocuklarla, engellilerle aynı sınıfta olmayı talep etmenin nasıl acınası bir çelişki olduğunu kimse görmedi bugün. Bin türlüsünü bu sayfalarda ifşa edeceğimiz yalanları bir kez daha, bu kez daha bir hırsla, hınçla kustular. Erkek egemen, cinsiyet rolleri, ayrımcılık, şiddet, tecavüz, taciz, eşitlik, özgürleşme, bağımsızlık gibi anahtar kelimeler bir kez daha yeni bir dinin amentüsü olarak kafamıza çakıldı. Kutlamayan kafir ilan edildi, aforoz edildi liberalizm dininin bu kutsal gününü.

Aklı başında ve onurlu kadınlar bugün kendilerine yavşakça uzatılan çiçekleri yere attılar ve yavşakları payladılar. Aklı başında ve onurlu erkekler bugün hiç bir kadının anasından dişi doğmuş olma başarısını kutlamadılar. Selam olsun onlara. Kutlarız onları.

Not: Nefret ve hakaret dolu pankart ve sloganları “atarlı”, esprili, cici şeyler olarak sunan nefret dolu yayınların bir örneği: https://onedio.com/haber/feministlerin-8-mart-gece-yuruyusunden-atarli-giderli-25-pankart-760540

Leave a Reply

Doğrulama *Captcha loading...

Pin It on Pinterest